30 Haziran 2025

Kadın Hakları ve İslam

Modern Paradigma ve Gericilik Algısı Üzerine Bir Değerlendirme

By In İstişare

Levent Acar1

Toplumları şekillendiren zeminlerin bağlayıcılığı ve geçerliliği ne ölçüde süreklidir? Sürekli sorgulanan, değişkenlik arz eden güncel normatif temeller gerçekten toplumlar için sağlam bir temel teşkil edebilir mi? Toplumsal zihnin inşasında hangi referanslar dikkate alınmalıdır? Bir toplumun sağlıklı bir varoluşa sahip olmasında, öz benliği ve kültürel yapısıyla uyumlu dinsel inançların rolü ne ölçüde belirleyicidir? Bu süreçte, başka kültürlere yönelmenin veya onları temel almanın ne gibi sonuçları olabilir? Bu yazı, söz konusu soruları kadının toplumsal statüsü, rolü ve hakları çerçevesinde ele alarak, İslamî bir perspektif sunmayı amaçlamaktadır.

Modern anlamda kadının toplumsal konumunun ve haklarının sorgulanması, yaklaşık üç asırlık bir geçmişe sahiptir.2 Bu sorgulamanın temel tetikleyicisi, insanî değerlerden büyük ölçüde kopmuş olan Avrupa merkezli düşünce yapısıdır. İslam dışı toplumlarda kadının hak ettiği itibara ve hukuki güvencelere erişememesi, bu sorunun evrensel düzeyde tartışılır hâle gelmesine neden olmuştur. Ancak burada söz konusu olan “evrensellik”, yapısal ve çözüm odaklı bir sorunsaldan ziyade, Avrupa merkezci bir perspektifin inşa ettiği ideolojik bir problemdir. Bu tür bir yaklaşımın temelinde, farklı toplumların kültürel ve dinî yapılarını dönüştürme ve kendi normlarına benzetme yönünde bir eğilim bulunmaktadır.

Gelinen noktada, İslam düşüncesi içinde kaleme alınan bazı akademik çalışmaların dahi bu “ithal” düşünsel temeller etrafında şekillenmeye başladığı gözlemlenmektedir.3 Bu durum, Müslüman bireyin kendi düşünce dünyasında, hangi görüşlerin ona ait olduğunu ve hangilerinin dışsal kaynaklar tarafından dayatıldığını ayırt etme zorunluluğunu doğurmuştur.

Bu bağlamda temel sorulardan biri şudur: Müslüman zihniyette kadın nasıl bir yere sahiptir?4 Ya da başka bir ifadeyle, Müslüman toplumlarda kadın değersiz bir konumda mıdır? Yaklaşık 1500 yıllık İslam tarihi incelendiğinde, kadınların sistematik bir şekilde haksızlığa uğradığını gösteren veri ve kayıtlar bulunmamaktadır. Özellikle bu tür olumsuzlukların kitlesel düzeyde gerçekleştiğini gösteren örnekler mevcut değildir. Oysa günümüzde kadın hakları söylemini ön plana çıkaran birçok ülkenin ve kuruluşun tarihsel geçmişinde kadınlara yönelik ciddi ihlallerin bulunduğu bilinmektedir.5 Bu nedenle, İslam tarihinde kadının konumunu doğru biçimde değerlendirmek ve günümüzün hâkim yargılarını bu tarihsel zeminle ele almak büyük önem taşımaktadır.

Genel hatlarıyla değerlendirildiğinde, cahiliye dönemi Arap toplumunda kadın, neredeyse mülkiyet kapsamında değerlendirilen, sosyal ve hukuki açıdan değersiz bir unsur olarak görülmekteydi.6 Ancak bu yapı, Kur’an vahyinin gelişiyle birlikte dönüşüme uğramıştır. Köle-hür, kadın-erkek gibi ayrımlar, insan olma noktasında anlamını yitirmiş; kadın-erkek bağlamında bireylere, fıtratlarına7 uygun olarak hak ve sorumluluklar tanımlanmıştır. Bu hakların detaylandırılması bu yazının kapsamını aşmakla birlikte, belirtmek gerekir ki İslam’da kadın-erkek ilişkileri fıtrî farklılıklar esas alınarak adalet temelinde düzenlenmiştir. Bu bağlamda, erkeklerin kadınların haklarını kendi çıkarları doğrultusunda ihlal etmeleri sistematik olarak mümkün değildir. Bunun aksini gösterir nitelikte tarihsel örnekler olmamakla birlikte, istisnai bireysel vakaların tüm sisteme mal edilmesi metodolojik olarak yanıltıcıdır. Zira aynı durum herhangi iki birey için de geçerlidir. Bu çerçevede değerlendirildiğinde, İslam’ın kadınlara haklarını tanımadığı yönündeki iddialar, temellendirilmesi oldukça zor varsayımlar olarak kalmaktadır.

İslam’ın kadına atfettiği değerin “gericilik” olarak nitelendirilmesi meselesi de ayrı bir tartışma alanı oluşturmaktadır. Gericilik kavramı neye göre tanımlanmaktadır? Eğer gericilikten kasıt, çağdaş gelişmelere uyum sağlama zorunluluğu ise, geçmişe ait tüm değer ve yapılar bu tanım kapsamına alınacaktır. Bu durumda bugün elde edilen her yeni ilerleme, bir önceki evreyi “geri” olarak etiketleyecektir. Eğer gericilik, Batı kültürünün (özellikle Avrupa-Amerika merkezli) oluşturduğu popüler normlara aykırı hareket etmekse, o hâlde her birey yarın potansiyel bir “gerici” olabilir. Bu durum, bireyin ya da toplumun tarihî kökleriyle ilişkisini koparması ve değişken yargılar üzerine kimlik inşa etmeye çalışması sonucunu doğuracaktır. Tarihsel sürekliliği olmayan, köksüz bir toplumun ise uzun ömürlü olması mümkün değildir.

Sonuç olarak, eğer “gericilik”, tarih boyunca sorunlara çözüm üretmiş, toplumların huzur içinde varlığını sürdürmesini sağlamış bir sisteme entegre olamamak olarak tanımlanacaksa, bu noktada yapılması gereken şey, İslam’ın değerlerine yeniden daha da sıkı sarılmaktan ibarettir. Bunun en önemli kanıtı da dünya tarihinde İslam devletinin büyüme hızıyla ve bu topraklarda kalıcı olmasıyla kıyaslayabileceğimiz bir devletin olmamasıdır…


  1. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 1. Sınıf Öğrencisi leventacarmuif21@gmail.com ↩︎
  2. Mary Wollstonecraft – “A Vindication of the Rights of Woman” (1792) ayrıca Kadınların politikaya katılımlarının ilk adımları Fransız Devrimi sırasında, 1791 yılında Olympe de Gouges’in Kadın Hakları Bildirgesi’ni yayımlamasıyla atılmıştır. ↩︎
  3. Bu konuyla ilgili olarak literatür taraması yapıldığında ‘İslam’da feminist bakış, seküler Müslümanlar, modernleşme ve Müslümanlar, özgürlük ve eşitlik bağlamında İslam…’ gibi pek çok konunun aslında İslam ile bir ilişkisi olmadığı halde birtakım kişiler/kurumlar tarafından benimsendikleri için İslam’da yer edinmiş gibi lanse edildiği fark edilecektir. ↩︎
  4. Yeryüzünde herhangi bir düşünce veya inanış biçiminde herkesi aynı seviyede tasavvur etmek mümkün değildir. Haliyle burada kastedilen kişi(zihniyet); eğitimli, İslam’ın yasa ve kurallarından haberdar ve bu kuralların oluşturduğu hassasiyetlere sahip kişidir. ↩︎
  5. Örneğin 15. ve 18. Yüzyılları arasında Avrupa’da yapılan cadı avları veya 1937 tarihli Nanking Katliamı ya da biraz daha batı Avrupa’ya gelirsek 1992-1995 tarihli sistemli tecavüz kampları kuran Sırplar ile karşılaşırız… Bu çirkin ve insan dışı olayların sayısı uzar gider… mesele on binlerce kadının bütün insanlık haklarının alınmış olması ve buna rağmen aynı insanların kadını ve kadın haklarını müdafaa ettiklerini iddia ediyor olmalarıdır. ↩︎
  6. Nitekim kız çocuklar gömülerek öldürülüyor ve erkek çocuk müjdesini veren cariyeler azad ediliyordu. Ayrıca herhangi bir kadının bir şeyler söyleme veya insan içine çıkması da neredeyse hiç görülen bir şey değildi. ↩︎
  7. Kadınların daha duygusal, daha hassas ve güç gerektiren işler için uygunluklarının az olması gibi pek çok parametre söz konusudur. Eğer bunların kişisel subjektif yargılar olduğunu öne sürenler olursa yapılan bilimsel araştırmalara göz gezdirebilirler. Ki bunların inkar edilemez olduğunu da neredeyse bütün bilim insanları söylemektedir. ↩︎