Kapitalizmin bu dünyaya verdikleri ve bu dünyadan çaldıkları nelerdir? Bugünün sorusu budur. Fakat bu soruya odaklanmadan önce ilk yapılması gerekenin kapitalizmin kökenini ve ne demek olduğunu bilmemizin önemli olduğunu düşünüyorum.
Önce kelimenin kökünden başlayayım. Kapitalizm kelimesi “sermayeye dayalı sistem” olarak türkçeye çevirilebilir. Bu kelime Türkçe’ye de Fransızca’da aynı anlama gelen “capitalisme” kelimesinden geçmiştir. Bu Fransızca kelime ise “baş mal, sermaye, ana para” anlamına gelen Latince “capitalis” kelimesinden gelir. Kapitalizm modelinin temel özellikleri şunlardır: Sermaye Birikimi, Özel Mülkiyet, Piyasa Mekanizması, Kar Odaklılık ve Rekabet. Tabii bu özellikler açıklanmadan olmaz.
Öncelikle kapitalizmi kapitalizm yapan “Sermaye Birikimi”yle başlamayı doğru buluyorum. Kapitalizm kazancın tekrar tekrar sermaye olarak kullanılıp büyümeyi teşvik eder. Örneğin bir fabrikatör yıl sonunda kazandığı parayı fabrikasını büyütmek veya yeni bir fabrika için kullanması durumunda kapitalizm doğrultusunda ilerler. “Bugünün karı olan yarının sermayesidir.” Buna sermaye birikimi denmesinin sebebi kazancın harcanmış değil değiştirilerek tekrar sisteme kar sağlayacak şekilde katılmasıdır.
Özel mülkiyet kavramı ise sermaye birikiminin oluşmasını sağlayan mekanizmadır. Bu mekanizma bireylerin ve şirketlerin mülk sahibi olmasını , başka bir tabirle üretimin devlet eliyle değil özel sermaye ile yapılmasına olanak tanır. Girişimciliğe olanak tanısa da sermaye birikimiyle mülkiyetin daha az kişide toplanmasına sebep olabilir. Buna ilerleyen kısımda tekrar değineceğim.
Kapitalizmin tabiri caiz ise her daim yancısı olan, belki de tam potansiyeline ulaşmasını sağlayan bir piyasa modeli vardır, Serbest Piyasa. Serbest piyasa modelinde ürün/hizmet fiyatlarına devlet kontrolünde değildir, aksine bu hizmetleri/ürünleri sağlayan şirket ve/veya bireyler tarafından belirlenir. Pek tabii bu sistem tamamen asla devletin denetimi olmadan olmaz çünkü şirketler kar amacıyla aşırı absürt fiyatlardan bahsedebilir. Günümüzde buna alınan önlem Türkiye’deki Rekabet Kurumu gibi devlet kuruluşları tarafından önleyici tedbir ve cezalarla müdahil olur. Son olarak Kar Odaklılık ve Rekabet de yenilikçi ve daha verimli olunmasına teşvik ederek kapitalizmin sürekliliğini sağlar.
Şimdi baştaki sorulara geri dönülürse, Başlıca kapitalizm dünyaya şunları kattığından söz edilebilir:
Getirdiği üretim modeli ile iş istihdamının artışını sağladı. Rekabetin üreticileri yenilikçi ve inovatif olmaya zorlaması teknolojinin gelişimini hızladırırken, işçi-işveren ilişkilerinde adil şartlar olmasını zorunlu tutan daha demokratik yasaların yazılmasına; eğitim, sağlık vb. hizmet sektörlerinin büyüyüp daha geniş kitlelerin kolayca ulaşmasına; gelişen teknolojiyle telekominkasyon, ulaşım ve kentleşmenin gelişmesine; su, elektrik, doğalgaz ve kömür gibi kaynakların ulaşmını kolaylaştırmasıyla refahı pozitif yönde etkileyerek dünyayı olduğundan daha iyi bir hale getirmiştir.
Elbette kapitalizm sütten çıkmış ak kaşık değil ve bunca kazandırdığı şey yanında dünyaya açtığı yaralar var. Hep kullanılan pasta alegorisi üzerinden gidersek, herkes hep daha büyük dilim yemek ister, ama pasta hep aynı boyda sabit olduğundan bir yerden sonra başkalarının diliminden çalmak zorunda kalınır. Kapitalizm de zaten burada sorun çıkarıyor. İş veren, işçinin dilimini olabildiğince küçük kesmeye çalışır mesela, ya da şirketler ihtiyaçları olanı almak için gittikleri görece fakir yerlerdeki insanları kandırarak onlara en ince dilimi verip bütün pastayı kendilerine almaya çalışır. Hatta reklamlarla insanların gerçekten ihtiyaç duymadığı şeyleri “zorunlu” gibi göstererek, pasta yemeyenleri bile sofraya çekip onların da minik dilimlerini ellerinden alır. Böylece kapitalizm, sadece üreteni değil, tüketeni de sömürür.
İnsanlar daha iyi yaşamak için çalıştıklarını sanırken, aslında sadece yeni ihtiyaçlar yaratmak üzere programlanmış bir sistemin çarklarına diş olurlar. Herkes bir üst model telefona, daha yeni kıyafete, daha gösterişli arabaya ulaşmaya çalışırken, mutsuzluk ve tatminsizlik artar. Çünkü kapitalizm mutlu etmeyi değil, tüketmeye devam etmeyi hedefler.
Ayrıca, sadece tüketici ya da küçük ürteciyi sömürmekle kalmaz, en büyük üreticiyi, doğayı da sömürür. Daha fazla üretmek, daha hızlı tüketmektir. Bunun anlamı daha çok hammadde ve enerji tüketmek, daha fazla atıkla doğayı kirletmek demektir. Suların kirlenmesi, dünyanın ağaçsızlaşması, havanın gittikçe solumak için daha zehirli hale gelmesi kapitalist düzenin açtığı kanayan en büyük yaradır. Ayrıca zamanla “Pasta”nın büyük kısmı çok küçük bir azınlığa geçer. Bu azınlık sefa sürerken, pastanın kırıntılarına muhtaç olan çoğunluk cefa çeker, gittikçe huzursuzlaşır.
Özetle Kapitalizm bir kesim için dünyayı cennete çevirebilirken, daha büyük bir kesim için yaşamaya mecbur oldukları bir cehennem yaratır. Beyanat içinse önemli olan bireylerin ve toplumların kapitalizmdeki gibi sürekli rekabet ve yarış halinde olmasındansa, kendisini ebedi huzura ve denge haline odaklamış olmasıdır ve özellikle sanatın kapitalizm içerisinde bir tüketim malzemesine dönüştürülmesinden dolayı kapitalizm beyanat vizyonuna ters düşmektedir.