Evet, bunun hakkında yazıyorum. Artık kafayı sıyırdığımıza göre biraz hayattan konuşabiliriz. Zannediyorlarki ben burada lolde penta atmayı anlatıcam. Aslında evet anlatıcam, önce gelelim nasıl yapılır?
Ben öyle ahım şahım her el penta atan bir insan değilim. Hatta mainlerim ve koridorum gereği neredeyse hiç atmam, aylardır da oyuna girmiyorum. İnsan ilk pentasını unutmaz. Çok yapmadığı için ve ne kadar iyi, güzel olursa olsun daha iyisi olacağı için. Neyse nasıl yapılır gelelim, öncelikle oyunda ya çok önde olmanız lazım ya da hasarınızın yüksek olması lazım. Yani adc, mid, ormancı ya da taşıyıcı bir üst koridor olmanız lazım. He bir destek atamaz mı? atar canım niye atmasın ama daha zor. İhtimaller daha zor olur yani. Adc olduğunuzu varsayalım ve diyelim takım savaşındasınız. Önden tankınız ya da desteğiniz güzel bir şekilde girdi. Mid destekliyor ve suikastçıdan tek yemediniz. Biraz arkada durarak ultiniz ve yeteneklerinizle birlikte çok iyi hasar çıkarmaya başladınız. 1 2 3 derken fark etmeden 5 almış olursunuz zaten. Tabii her seferinde bu böyle olmaz. Bazen bir ejder ya da baron vuruşuna, kuleye, karşı takımın zeki bir oyuncusunun sizi fark etmesiyle ölürsünüz ya da çoktan kaçmaya çalışırsınız. Ayrıca diyelim ki başladınız ve desteksiniz mesela Lux. Güzel bir takım savaşı başladı q ile e ile destek çıktınız, kara hasat rününüz ile çok iyi hasar dağıttınız ve ulti ile 3 kill daha aldınız ve bir bakmışsınız yeni bir penta daha! Tabii ki hayat bu kadar güllük gülistanlık değil. Yüksek ihtimal siz daha e yeteneğinizi patlatmadan ya ölürsünüz ya da takımınızdan birileri çoktan kill almışlardır. Fakat zaten önemli olan en çok kill ya da hasara sahip olmak değil. Bazen hasarı üzerinize almak, bazen karakterleri yerine sabitlemek, bazen sadece kuleleri açmak, orman yaratıklarını almak, hatta 3 5 minyon kesmek. Bunlar küçük ama önemli detaylar. Ben bir dönem çok sıkıldığım ve oynamak istemediğim için sadece Yuumi oynadım. Arkadaşlarımla derecelideydik ve her el 20 30 asist yapıyordum. 0 kill bazen 0 ölüm ve +20 asist. Rekorum 60’larda. Ve bir hafta sonu Clash turnuvasına katıldığımızda 3 maç boyunca karşı taraf her seferinde Yuumi banladı fakat ben Yuumiyi oynayasım olmadığı için alıyordum. Ve o Clash’de kupamızı aldık. Şu sıralar TFT oynamaya sardım ve onunla ilgili bir yazı da yazacağım.
Neyse gelelim şimdi asıl mevzuya.
Oyunlar, filmler, diziler, sporlar, müzikler ve buna benzer her şey hayatın bir parçası. Fakat aynı zamanda bazılarımız için hayattan kaçış noktası. Yeri geldi günde 18 saat oyun oynadım, evet aralıksız, yeri geldi 6 ay bilgisayarı açmadım, Youtube'a girmedim. Fakat her günü, her vakti hatta işleri bu sektörlerde olanlar var. Bazılarımız için hayat bir oyun olmuş ve oyun onun için yaşamak olmuş. Oyundaki karakterini kendi bedeninden, onun hikayesini kendi hikayesinden önde tutuyor bazıları. Kendi hikayesini beğenmiyor çünkü. Heyecanlı değil.
Yaptıklarını geri alamıyor, bir hata yapınca kayıt noktasına dönemiyor. Bir kızdan ret yiyince, arkadaş ortamından dışlanınca, birine yanlış bir söz söyleyince, kaybedince tekrardan deneme hakkına sahip olmuyor çünkü. Evet üzücü fakat gerçekler bunlar, ayrıca hayatın heyecanı da burada. Yeter ki dersinizi alın ve gönlünüzdekine, O'na güvenin. Yolunuza devam edin, bazı durumlar geri gelmez fakat gelmesine belki de gerek yoktur.
Bazı karakterler sizden daha gelişmiştir fakat siz bunun farkındaysanız, benim için siz de en az onun kadar gelişmişsinizdir.
Unutmayın, hayat devam ediyor ve bu hayatta sizden bir parça var.